18.10.2010




*

Günler geçerken, günlerle beraber ne bok yediğimi bilememiş gibiydim, hani böyle anlatsan, anlatılamayacak, yaşasan da, anlatabilmeyi beceremediğin pek çok şeyin üst üste geldiği tuhafsallıklar üçlemesi. 


Sondan başlıyorum, sabah beşe doğru indim boktan coğrafyaya, öncesi Göksu mun yanında, kuzu sarması, iç burukluğundan şüphesiz sessiz sevinç çığlıklarıyla geçti, nasıl güzeldi ki o sıra her şey, hani kardeşimin birini o kente gömdüğümden olsa gerek bu yabancılığım lakin kentlere bu kadar sorumluluk yüklememek gerek. Bu huyumuzdan vaz geçmek gerek, gece yolculuklarını sevmek gerek, ondan öncesi feodalitenin birliktelik kutlamalarına denk gelmesiydi, çok eğlendim, özlemişim, ondan öncesini tanımlayacak kelimeleri bulmak zor burasını baştan alsam;

Trübülansa girmiş gibiydi ruhum, taksi rıhtıma yanaşıyor, ürküyorum, korkuyorum, sayıklıyorum, ne yapıyorum, bilemiyorum, dirayet göstermekten öte, içim başka, dışım başka şeyler yaşayıp, bir yerlerde buluşmayı düşünürken, onun içten gülen sıcacık gülümsemesinde buluşacağımızı hiç düşünmemiştik, negzel sarılıp öptü ulan, iskele de öyle düşünmüştür, ardımızdan baktığını gördüm çünkü, elimi tutuyor, sırt çantamın askısı düşüyor, askımı kaldırıyor, bana bakıyor, soluk alıyor, sonra ellerimi sıkıyor, telaş içinde adımlarımız, belki de açız onu da bilmiyoruz, neyse ki bildiğimiz şeyler yaşıyoruz, meraklanıyoruz, yabancı değil gibiyiz, kaç mevsim geçti orada bilemedim, ılıman iklimlere sahip rüzgarlar üzerimizden yıldızlarla geçiyor, Doluca da buruk değil hani, lıkır lıkır, bir yudum daha, beklediğim onca şeye denk gelen güzel zamanlar, sonrası güzellikler, baharlar, çiçekler, musukiler, meraklı bakışlar, sessiz konuşmalar, azcık susmalar, yüzümde soluğun...


anlatmayı başarabileceğim türden şeyler değil o yüzden gereksiz bir çaba içerisinde olmak da değil niyetim; sadece üşüme diye kapamıyorum gözlerimi...


Hindi Zahra da iyi ki varmış yahu... 


Şimdi bildiğin aynı sıradan kasaba, çokça ıslak sadece, sana tuhaf gelen insan çabaları, onlara tuhaf gelen bir boş vermişlik, rivayetlere karışmış hikayeler, sürekli insan olaylarına eşlik eden meraklı bakışlar, nasıl yorucu ulan... değiştirmek için tüm çabam yastığımın kenarında, bekliyorum uygun zamanı...


Göksu mu özledim, çok özledim gene, burnumun direğinde sarsılmaz bir sızı, flamalar çekmişiz üzerine, gerisi mühim değil gibi  artık...


.

Hiç yorum yok: