7.01.2010




*

esasen hiçbir şey yaptığım yok. Romantik komedi dalında kategorize edilmiş filmlerden izleyip, cup yatıyorum. Dert, tasa yok. Sonu mutlu bitiyorsa ki bitiyor uyumak pek keyifliymiş, seni zorlayacak filmlerden de değil, hım şu neydi, bu neydi yahut kişilerin yaptıklarına ya da yapamadıklarına anlamlar bulmaya çalışıp, irdelediğiniz Fransız filmlerine de benzemiyor, sade, düz, yalın, tuhaf tesadüfler, konu aynı, geçen yerler ve mekanların büyüsüne kapılırken ki, başka bir şey aramayacağınız pek çok şey sıra sıra... Sonunda öpüşüp, bitiriyolar ya işte orada bende de bir salak mutluluk oluyor. Hahha! Sonradan düşündüğünde çok komik lakin biliyorsun işte, film boyunca seni fark etmeyen adam esasında sana aşıkmış, hiç şaşkınlık veren bir şey değil lakin nasıl mutlu edici bir şey. Bazı tip erkeklerin neden bu filmleri tercih ettiğini anlamak hiç de zor değil. Hoşmuş.

İhi.

Onun haricinde işler azıcık rahatladı, hiç fotoğraf çekmememi ise henüz hiçbir nedene dayandıra bilmiş değilim. Şubat ayında yapılacak olan Emitt İst. fuarına itsem mi diye düşünüyorum. Onun haricinde yine güzel musukiler, yine okunamayan kitaplar var rafımızda, okunacaklar rafı tek sıra halindeyken yıllardır, bu sene iki rafa da sığmamaya başladılar, hayırlısı. Ne mülayim br görüştür bu, hadi hayırlısı ha! Dün akşam açık olan tv ye şöyle bir bakarken Ece Temelkuran insanımsının bir röpörtajına tanıklık ettim, son çıkan ktabı, Ortadoğu ve Beyrut hakkında konuşuyor ve insanın savaşı sevdiğinden hatta neredeyse savaşın faydalarından bahsetmeye başlayacaktı, Beyrut anılarında ki ironik savaş sevgisini dile getirirken, insanların mutlu bir hayat içerisinde barınamadıklarından ve daha pek çok zırvadan bahsetti, ne adına konuşuyor bu insanlar anlamıyorum, kimsin ki sen; oturduğun yerden savaşı bu kadar rahat zırvalaman, tuhaf bakış açıları getirirken çocukların aç, susuz, neden olduğunu bilemedikleri bir şeyin içerisinde perişanlığından ne hakla bu şekilde bahsedersin. Anlayabilmiş değilim, sıcak odalarından görünen dünya bu mudur? Aydınımış hah, kıçımın kenarı...


Sahi bu arada izlediğim filmler; biri The Lake House diğeri ise Love Actually; çok fazla diyebileceğim bir şey yok haklarında...

Üzerimden yük gitmiş gibi, başka başka şeyler oluyor, gülüyoruz, geçiyoruz; sıradanlaşmaktan korkarken en sıradan halimizle mutluluklar saçıyoruz, kimler için neler ifade ettiğimizi umursamıyoruz, kendimiz için ifade ettiklerimizi önemsiyoruz, ve biz böyle çoğul konuşmayı çok seviyoruz.

...




Hiç yorum yok: