2.11.2009


*

çok üşüyorum.
bırrr

Annem bu gece dönecekmiş, evi toplamam için biraz daha zamanım var, sevgilimle oturup kahve içmek istiyorum misal ya da bir battaniyenin altında film keyfi, klasik gibi görünse de, çok fazla çiftin yaptığını düşünmüyorum, "böyle şeyler filmlerde olur bebeğim" tarzı yaklaşımlardan olduğu için bu durumdan mahrum kalmış pek çok kız tanıyorumdur, çok da emin değilim.

Geçen bir şeyler okuyorum, sanat kavramının kime ve neye göre değiştiği kısımlarda yoğunlaşmışlar ve sanatın kim için olduğunu bulmaya çalışmışlar, sanat kesinlikle kişisel bir olgu ve benim içindir, çektiğim fotoğrafların hiç kimseyle ilgisi yok misal, sadece istediğim için çekiyorum, toplum için filan değil, sadece kendi dürtülerime engel olamadığımdan, bu eminim çoğu insan için de böyledir, seramikle uğraşan bir arkadaşım vardı, şimdi  St Martin Adasında seramik atölyesi var, orada yaptığı şeye daha çok değer verildiği kesin ve kişisel tatminleri doğrultusunda ortaya çıkan şeylerin insanlar tarafından da beğeniliyor olması, imkanlarından mı, yaratıcılığından mı, çabasından mı, bu tartışılabilir ya da ne gerek var, hepsi teker teker takdir edilesi şeyler de, kendisi için bunu istemese zaten işin de bu kadar iyi olmazdı, sanat toplum için zırvaları dayatma bir kalıp; geçen çalıştığım galerinin sahibiyle konuşuyorduk da, asua iki fotoğrafın daha alıcı bulmuş filan dedi, sevindim, ne yalan diyeyim, görüp de yansıtabildiğimi de insanlar beğenip, üzerine de para veriyorlarsa daha ne isterim değil mi? Çok mu uzattım bilog neyse işte böyle... Özetle sanat, popom için...


Bütün gece ayaklarım üşüdü ve uyuyamadım, sinir oldum, tam dalmışım ki saat çalmaya başladı, ne gıcık bir durum ve Pazartesi;

Flash Forward ı izledim sahi, bu arada sevgili Uçurtma Bayramları ilk yayınlanan altı yazının senkronu tutmuyor, anladın mı beni çok sinirlendim neyse ki Eşşek Herif yetişti imdadıma, olmuyor ki böyle; allasen. Çok heyecanlıydı bu arada, Sacid ile de konuştuk, iyi insan, kötü insan hemen ayrımları yaptık, onun teorilerine karşı hiçbir şey diyemedim tabi ki, bizim kıçı kırık Charlie, Simon olarak çok cür'etkârdı vallahi, üstelik yabancı film ve dizilerde ki şu trenlere binmek istiyorum, nasıl trenler onlar öyle, nasıl cezbedici camları var, nasıl yemek vagonları ve daha pek çok şeyi, çok istiyorum onlarla seyahat etmeyi, bu da aklımızda bulunsun, benim tren dendiğinde genzimde ki isin tadından başka pek çok şey gelir aklıma da, hiç öyle bir tren hayal edemiyorum. Nebçim memleket be, bir tek vapurları güzel o da İstanbul a özgü zaten, gerisi tırs.

Bu adamlar bu kuş gribiyle bu kadar ilgilenmemişlerdi, domuz gribiyle bu kadar alakadar olmaları bu ülke için çok şüphe verici bir şey, insanlar hastanenin içinde, gözünün içine baka baka ölürken, domuz gribinden ölecek insanları düşünen bir Sağlık Bakanlığımız ın olması da nasıl komplo teorilerine her zaman elverişli bir ülke olduğumuzun göstergesi, bu insanlar kime güvensinler ki... Ne komik her şey yurdumda.


İleriye dönük hiç plan yapmadığımı fark ettim, çok kısa zamanlı şeylerle hayatımı geçiştiriyorum, bence bunun pek çok nedeni olsa da, sevdiğim adamın bu kadar uzun soluklu planları olması, beni de etkiliyor sanırım. Kaldı ki öğrenmenin yaşı yok değil mi?

Pazartesi güncesi ne de uzun olurmuş, daha bugün yazarım her halde, öyle görünüyor.



*

Hiç yorum yok: