21.10.2008

72



Çok erken uyandığım söylenebilir lakin erken uyanıp da tekrar uyuduğunda, tuhaf bir kalkış sergiliyorsun yataktan, zıplamakla karışık acayip bir pişmanlık, sanki kovacaklar da ama öyle olmuyor işte; o ihtişamlı uyanıştan sonra, kıçıma geçirdiğim kadife şorta ne demeli, nerden buldum da giydim, hahahha ilahi Asua!


Delirircesine Jeff Buckley dinlemek, olmadı gece Yavuz Çetin'i tekrar hatırlamak, tuhaf gece işte, olmadık ne varsa aynı anda doluşuyor hafızama, ah Mojo... sen bilirsin beni demek geliyor içimden.

Bir de Sefahathane'nin kalın sütunları, Atlas'a girerken ki o ihtişam nereden baksan 97 yılından kalmaydı lakin şimdilerde de gittiğinde çıfıt çarşısı gibi, anlamsız uğultulu kalabalık, gereksiz gotik abla ve ağbiler, tek sıra vücutlar, aynı donuk bakışlar, oldu hepiniz farklısınız tamam, hepinize benden birer küçük altın...


İçimdekileri ateşleyenin sen olduğunu bilsem de, bilmiyor gibi yapmak hala işime gelen, sorgu meleğim, sıyrılıp da kalınca maziye, bir de kızınca ona, buna; nasıl da kendine geliyor bünye, vallahi titremişim, üzüldüm yine kendini ansızın boğaza bırakan mucizeye...


Şu adam var ya fütursuz Omar, hayır sanki çok bi haltmış gibi, çok böyle umarsız görünüp de pat pat söylüyor bir şeyler, ne roman okuyacakmış o, tarih ve araştırmadan bahsedilmeliymiş ona, ay nasıl gülüyorum kendisine, ama çaktırmamak lazım yoksa yazık olur, bilse ne denli komik olduğunu, konuşmaz bir daha benle, konuşmazsa da konuşmasın. Yine de komik işte, pelerinimi savururken, uçuyorum tepesinde, yazdığı şeylere abuk gibi bakmışlığım, başını kaldırdığında suratında, hahaha ne komiksin sen, nasılmış diyorum nasıl?


Uzun zaman olmuş gibi roman biteli, her italik yazı geldiğinde bir heyecan bastı beni, Birkaç sayfa okuyucuyu rahatlatır gibi, düşerken tutarmış gibi, italik bitip de çevirdiğinde sayfayı, daldığında adamın içine, tutuluyor insan, hani nasıl daha başka anlatılır ki, büyüyor da büyüyor gözümde, sanki çok yakınımmış gibi, kafede yan masalarındaymışım gibi, hastanede yanındaki bankta sigara içiyormuşum gibi, koştuğu sokakta ardından boylu boyunca bakmışım gibi, taksinin kapısı çarparken suratına yalnızlığına dumanı ben üflemişim gibi, sanki o tanıdığı kokuyu kullanıyormuşum gibi, lanet olasıca ezikliğinde ağlamışım gibi; nasıl güzel bir şeydi o nasıl insan ve zavallıca güçlülük gibi...


Sonra başlananlar boş geliyor, üzerinden iki kitap geçirdim, yine de aynı tadım yok, onu okurken ki tadı bulamadım sayfalarda. Şimdi diğer iki kitabını okumaktan korkuyor gibiyim, sonunu okumaktan korktuğum gibi, Sarı Zarf da iyiydi ama, bir soluk arası gibi; başlamayan hikayelerin, hiç bitmemesi gibi, soluksuz çerez gibi.


Neyse yine uzun oldu bilog, gelirim yine ben.





Hiç yorum yok: