29.09.2008

27


*



Üşümekten parmak uçlarımın rengi yeşile döndü sanırım. Düşünüyordum da aşkım tabularda gezer, hahah ne komediydi, ıyğğğğ hatta ivrenç aşk spastiki halleri, kalıyorsun orada, kronometre ilerliyor, yoksun ki o masada, haha ne komik haller. Bıyk, hahah!


Bir zamanlar vardı, güneş görünüyordu böyle, sıcak falan, susuyorduk negzel zamanlardı, dün gibi. Şimdi üşüyoruz, tırnak uçlarım ve dudaklarım yeşilden daha başka hangi renklere bürünebilsek kavgasında, hayat zor be dostum. Olmaz, gitmez böyle. Buna biri çıkıp, dur demeli. Üşütmemeli bizi hayat. Üşütse de şimdi olmaz, şöyle sıcak, sıcacık bir şeyler düşünmek istiyorum. Soğukta da olmuyor ki, yorgan desen oooo çok ağır.


Róisín Murphy ablamızdan öğrendiğimiz hareketleri; olur, olmadık yerlerde göstermiyoruz. Mümkünse evde biraz kendi, kendimizce çalışıp, en sevdiğimiz arkadaşlarımızın yanında, çotank yapıyoruz ki, rezil de olmayalım ve çok gülelim ki daha da çok eğlenelim, o zaman yaz daha çabuk geliyor. Ben geçen senelerde yapmıştım, yaz gelemese de, cep için bir güneş göndermişlerdi evimize, o da yeterli, ayakkabımın uç tarafına yerleştireceğim.


Küçük dolunayları siyaha boyadığını düşünüp, üzerine de küçük benekler yaptığını düşün, ipe diz, işte sana şa'ane bir bilezik, hem de dolunaylı, hem de benekli, dalmaçyalı bu dolunay bileziklerimiz, çok ucuz olup, çok harika ötesi bilek tutuculardır.


Yahu kitabın, editörünün alnından öpeceğim ve ona çiğ köfte ısmarlayacağım, o negzel kelime geçişleri ve ehemmiyeti, ehemmiyetsiz bir kapak adının, ehemmiyete dönüşürken ki, okuyucu savsaklamasını yaşıyorum. Bundan daha iyi bir tanım yapamazdım, inan bana okuyucu, ki okuyorsan hemen çıkmalısın.


Sen bilirsin.


Hiç ama hiç bana hitap eden bir musiki yok şu iki gündür. Ne yapacağım, hiç bu kadar musikisiz kalmamıştım.


Kime diyorum ben ya!

Uf ya uf!



.





Hiç yorum yok: