7.03.2011




* Bitmez değil mi bu hikaye?

Bugünlerde uzaktakiler için sızlıyor içim. Nasıl özledim herkesi, nezmandır yazmıyorum bilmiyorum, çok pis ders çalışıyorum, akşamları yürüyüş yapıyorum, kıçım donuyor, neyse ki geçiyor, filmlere sardığım zamanlarım iyi geçmiyor, gerçeklikle ilgili sorunlarım çocukluğumdan kalma alışkanlık gibi, çok fazla film izlersem, neye adapte olmam gerektiği konusunda kararsız kalıyorum. 

Bütün günümü boş boş bakıp, ne istiyorum ki ulan ben diye düşünerek geçirmek istiyorum. En manasızı da geç kalmışlık hissi, gerçi bu her yaş bünyede bulunabiliyor, çok da büyütmemek gerek, insan dünyaya sıkışıp, kalmış gibi hisseder mi, camdan baktığımda kendimi akvaryumdaymışım gibi hissediyorum. 

Temel Fotoğrafçılık dersine başladım, kişinin sevdiği konularda ders çalışıyor olması nasıl bir şeymiş otuz üç yaşında bunu deneyimliyor olmak enteresan doğrusu, tüm algılarımla bebeğim fotoğrafçılık okuyorum ve çok mutluyum. Oysa ben sanmıştım ki, işin içinde ders çalışmak olursa fotoğraftan da sıkılırım, lakin öyle değilmiş.


Ulan insan kaç yüzyıl da yaşasa  bu mallığından kurtulamayacak sanırım.

.

.






Hiç yorum yok: