28.12.2009



*

Hayatta başıma ne gelirse, gelsin; hiç şaşırmıyorum. Şaşırmayacağım da; bunu yıllar önce halletmiştik.

Şimdilerde, heyecanlıyım, tuhafım, mutluyum, kıpır kıpırım, hatta içimde ki koşma isteğini dizginlemek için dans ediyorum, yeniden oldu, inanmak güç lakin çok güzel ve korkutucu ve ürkütücü ve çok güzel.

Bir Marla Singer, bir Marla daha derken Asua, üzerime Marla sinmiş gibi, o kadar çok sigara içtim ki, o kadar ki, o kadar keyifliydi ki, sensizdi, dumanlıydı, düşündürücüydü hatta zehirleyici, pembe ciğerlerimi siyaha çevirecek türden dumanlı hava sahası gibiydi, ah! Kötü düşünceleri olan insanlar, uzaklaşın benden diye bağırmak istiyorum, sürekli ağlamaklı ve kötü olaylar anlatan insanları dinlemeyen birisiyle tanışmıştım, çok uzun yıllar önceydi, ne kadar kötü bu insan diye düşünmüştüm. Oysa ne kadar çok kendini sevdiğini şimdi anlayabiliyorum,  insanlar konuşarak zehirlerini akıtıp gidiyorlar sana, off kötü enerji, yapışıp, kalıyor, siniyor, çıkmıyor; oysa şimdi hava griden bozma bir alacakaranlığa sahip, şu an Libya da yaz olduğunu bilmek ne kadar keyif verici mesela, şakır şakır yağan yağmura bakıp, bu dünyanın yarısının yazı yaşadığını biliyor musun sen? Ne bu halin diye bağırmak istiyorum, bütün bulutlar gitsin, sonra sen gel.

Çekilmezim değil mi bilog?

Bütün gün temizlik yaptım, koşarcasına, sonra da Primal Fear ı izledim, Edwart ın gençliğinden, kısık gözlerinde ki çok şeylerden ve nasıl ne şekiller sergileyebileceğinin müthiş bir şöleniydi, Richard abimiz köpek yavrusundan farksız saçma suratıyla o dönemlere ait şimdilerde komik gelen takım elbisesiyle cüretkar roller takınmaya çalışmış lakin yanında Edvard Norton var, bir dur, bir soluklan, bir bak etrafına adam nasıl oynuyor  değil mi?

Heh..


.

Hiç yorum yok: