8.10.2008

45



Çok acıklı bir şarkı dinledim, neyse ki geçti. Bu şarkıların bitebiliyor olması ve bir daha ki sefere dinleyip, dinlemeyeceğime benim karar veriyor olmam, nasıl şahane bir şey değil mi blog?


Önüme hangi kitaptan olduğu bilinmeyen bir paragraf düşüyor, deliliği tarif ederken, normali reddetmenin meşruluğuna sığınıyorum. Delilerin izin ve bayram günlerini ayarlayan toplumsal normların bana da uygulanmasını istiyorum. Hayır nereye kadar gidebilirim? Daha ne kadar uçabilirim? Ya da o kadar zaman bir ağaçta asılı kalsam, kim ne diyebilir ki buna? Delilerin meşru zamanlarını seviyorum, sende sev bilog, inan kaçırılmayacak fırsatlar bunlar, hayatı kolaylaştıran, kendinden aşikar.


Kimileri sıkılıyor, kimileri üzgün, kimileri telaşlı, hep bildiğin dünya işleri işte; ne bitmek bilir, ne de rayına girer. İşi, gücü seni kuşatmak, kuşatana kadar derdi, gerisi hep kalabalıklar.


Yüzümde su içmenin tarifsiz güzelliği var, sigara içerken dumanı yakışan, tüten hatta, hüzünlü kocaman kahveleri olan, saçma güzellik. Sizleri bu sabah Kuzey de her hangi bir ülkeye götürmek istemiştim. Başka sefere artık, bana Kuzey Yıldızlarını gösterirsin değil mi? Biliyorum bakınca görebileceğimi de, sen gösterince başka parlıyor yıldızlar. Bu tarz şeyleri kıçımdan uyduruyorum, uydurmakla da yetinmeyip, hülyasına dalıyorum. Sonrası ikinci çekmece kalabalıklığında, bir pazar hep ayıklanmayı bekliyor.


İş her halinden sıkıcı, canım kimseyle konuşmak istemiyor, konuşmak istese, şu çok konuşan bir ağabeyimiz var, ne dediğini kendisi de bilmeyen, ama bilindiği üzere fütursuzluğunun halinden ayrı haz alan, salak ağabeyimiz. Sen gidiyordun, biz seni gördük; görmemezlikten geldik, neyin intikamı bu, hani al intikamını da ben bunun neresindeyim de bana da saldırıcasına zırvalıyorsun. Salak Ömer.


İnsanın bilogu olması ne şahane bir şey, bak nasıl rahatlıyor insan. Hahaah! Okuyorsa şimdi suratını görmek istemek de ayrı bir olay tabi, ama hiç gerek yok. Belli ki o böyle mutlu, bırakalım huzurlu ölsün.


Kahve + kanyak saatimiz yaklaşıyor, hişşşttt. Sessizlik, çocuk uyuyor, uyanırsa sorarım hepinize, Aralık da çocuğun olursa kuzum, ben bakarım hepimize. Gerçi benim bakmamdan ne hayır gelir artık bilinmez de, birden heyecanlandım lan!


Nazom, cidden dediğimi unutma kuzum, en şahane günler ve tripler ve sanrılar. Lunaparka gidiyorsun ve adımların büyüyor, adımların büyüdükçe, aklın karıncalanıyor, karıncalandıkça, atlı karıncada dönüyorsun, ürkek serçeler gibi, zorlama zamanlar yok, ya da her ne varsa hiç biri yok işte.


Öperim hepinizi gözlerinizden.




Hiç yorum yok: