*
aklıma geldi yazmazsam olmaz şimdi.
1994 yılındayız, üniversite sınavı için dershaneye yazılmışım, İzmit'e dershaneye gidiyorum, sınıfta bir çocuk var, o zamanlar kızlar arasında beğenilen, deri ceketli, hafif sakallı, entelektüelle, solcu karışımı, her tenefüs sigara içen, sigaranın dumanından suratındaki ayrıntıları pek göremediğimden, gözümde daha da yakışıklı olan o çocuk ile aramızda hafif kaynaşmalar olmuş, ben dershaneye en sevdiğim şiir kitaplarıyla gidip, kapağını onun gözüne sokabileceğim, açılarda yerleştiriyorum, derken, biz bir şekilde sevgili olduk sevgili olduğumuzun ertesi günü, İzmit te aynalı pastahanede buluşup, biraz oturup, çay içip, derse gireceğiz belkide derse girmeyeceğiz, orası muamma...
Ben Gölcük ten, İzmit e gittiğim için belediye otobüsüne erken bindim, hiçbir şeyi riske atmamak uğruna, erkenden İzmit te oldum, biraz üşüdüm, pastahaneye erken gideyim de çay içeyim dedim, sonrasında hayatımda ilk defa poşet çay ne demekmiş orada rastladığım, bir fincan su ve içinde yüzen bir poşet geldi, korktuğumu hatırlıyorum, ulan nasıl bir şey ki bu, nasıl içilir bu -amk- küfrünü o zamanlar daha cümle sonuna koymuyoruz.
Etrafımdakiler kıvrak hareketlerle poşeti fincan içinde sallayıp, çay kaşığına dolayıp, poşeti çıkarıp, fincanın yanına özenle yerleştiriyorlar, ben normalde çok açık çay içerim, poşeti sallayıp, çay kaşığına dolayıp, çekmem ile poşetin ipi elimde kaşık çaya sarılı yan masaya kondu, kaşığı oradan alıp, özenle masanın üzerine yerleştirdim, çay o kadar koyu olmuş ki, resmen tiksindim, içemedim.
Derken yakışıklı entelektüel kişiliğimizde pastahaneden içeri süzülüverdi, neyse oturduk, çocukcağız pişince kocaman kabaran, yağlı poğaça kıvamlı böreklerden sipariş etti, börek o kadar büyük ki, bunu nasıl yiyecek acaba diye düşünürken, avına yaklaşan bir yılan edasıyla ağzını açtı, o kadar ürkmüşüm ki, çok tuhaf ıyk diye bir ses çıkarmışım, ağzında ki lokmalarla gülen, artık o zavallı entelektüel, üstüne bir de espri yapmaya çalıştı. Tam bir hayal kırıklığı, sonrasında dershaneye gittik, sınıfa girdik ve ben hep onun göremeyeceği açılar seçtim kendime.
Derken yakışıklı entelektüel kişiliğimizde pastahaneden içeri süzülüverdi, neyse oturduk, çocukcağız pişince kocaman kabaran, yağlı poğaça kıvamlı böreklerden sipariş etti, börek o kadar büyük ki, bunu nasıl yiyecek acaba diye düşünürken, avına yaklaşan bir yılan edasıyla ağzını açtı, o kadar ürkmüşüm ki, çok tuhaf ıyk diye bir ses çıkarmışım, ağzında ki lokmalarla gülen, artık o zavallı entelektüel, üstüne bir de espri yapmaya çalıştı. Tam bir hayal kırıklığı, sonrasında dershaneye gittik, sınıfa girdik ve ben hep onun göremeyeceği açılar seçtim kendime.
Bir de yan flüt çalan Selçuk vardı, onun aşkı çok başkaydı.
.
2 yorum:
Siteni takip ediyorum ve çok güzel yazılar çıkarıyorsun , başarılarının devamını dilerim
teşekkürler
Yorum Gönder