4.11.2010





*


ne istediğini bilemeyen insan evladından bozma, yavru ceylan gibiyim canlar. İçimde değişim rüzgarlarının kum savruluşu, yahut aynı yere vuran bez brandanın acımasız, kavruk yalnızlığı ciğerimi dağlarken, içimi bu kadar çok kurutan şeyin ne olduğu konusunda hiçbir veriye sahip olmayışımız, geçmiş birikintilerin zorlaması diyerek, konuyu nihayetine kavuşturmak üzereyiz...

ki

Aklım karman, çorman; diğer yerlerim nasıl bilecek durumda değilim, ulan ne istiyorum ki ben diye zorluyorum sürekli kendimi, cidden elle tutulur, gözle görülür istekleri olan bir bünye olamadım hiç, sorsan şimdi, trapezci olmak, uçabilmek, yağmurda ıslanmak gibi şeylerden bahsedebilirim de, bunlar hayatın içinde ki somutsal kavram yalnızlığımı çözemiyor. Hani çözümsel yalnızlık testlerinde son on yılın çıkmış tüm soruları ve cevapları hafızamda dahi olsa, karşıma elle tutulur bir adam çıktığında, ne yapacağımı bilememenin vermiş olduğu tuhaf tepkilerime bir kaç yeni şey ekliyorum.

Göksu yu arıyorum, terk i diyar etmemi sağlayacak veri girişlerini gözden geçiriyoruz, pek çok şeye çözüm bulan bünyem, bağlanabileceği adama tosladığında, perte çıkmış gibi davranıyor ve dosya hiç açılmadan, kapanıyor. Sanki korkuyorum, evet korkuyorum da, ecele faydası dokunacak şeylerden değil bu korkular. 

Arabadan yıldızları izlemek güzel de, her zaman aynı manzarayı sunmuyor hayat bize, tek kişilik sorunlara, tek kişilik çözümler bulmuşuz ya, çoğul düşünemiyorum şimdilerde, hissettiklerim ise uykumu kaçırıyor... 


.

Hiç yorum yok: