4.12.2008

130

Uff.

Esasen uykum vardı, sözde bir kaç şey okuyup, cumburlop yatağa gidecektim, lakin yok, uyku var ama iş yatağa girince, içimde zaman ayarı kaçmış saat henüz uyumamam gerektiğiyle ilgili komutu beyne gönderiyor, beyin ne yapsın, gerekli uzuvlarla bizi yataktan ittiriyor.

derken kendimi sarı leblebi ve çaya talim ederken buluyorum. Hani hangi ara aşağıya indim, hangi ara çıktım, hangi ara Cihan la konuştum, ki o çoktan yattı, haha; ben yine ayazda kaldım. Tüh ya! Ben bu uyku işine nezman bir çözüm bulacağım, içimdeki saati kusmak istiyorum.


Bugün çok iş vardı bilog, hani çok çalıştım lakin sonra bir arkadaş ile bir arkadaşa gittik, ama ben yemek yemeyi unutmuşum, o arkadaşta da bir başkaları varmış, salonda bir masa etrafında oturduk, biraz sohbet filan, önümde bir kase duruyor ve içinde, yeşil badem süsü verilmiş şekerlemeler duruyor, yarabbi onlardan yemek istiyorum, sonra sütlü kahvelerimiz geldi, ohh kıvamı da şa'aneydi, ama o şekerlemelerden yemem lazım, kafaltı bile etmedim, derken bir mesac, bın bın açtım yanımda oturan arkadaş, asu şu şekerlemelerden istiyorum, hahaha. Ne açız ya! Güldüm, ihihi; derken aaa! lütfen şekerlemelerden alın dedi evin sahibesi hanım, demesi bitmeden, şekerlemeler bitti. Oh! Bir rahatlama bizde, sonra kalktık. Gittik karnımızı doyurduk, sonra işte böyle.

Şimdi de uyuklayıp da uyuyamayan yanlarım kıvranıyor. Bir şiir yazıyorum misal, ama hiç yok gibi, derken bir melankoliya, sen gelmişsin gibi, derken ben hiç olmamışım gibi. Hahha! Sonra Cihan sınansın diye ben gönderiliyorum, uzun beyaz pelerinimle konuyorum balkonuna, geldim bebeğim sorun ne? Diyorum. Sonra cümleye büyük harfle başlıyoruz, küçük harflerle öpüşüyoruz, daha anlamlı oluyor, lakin ağzım küçük, onunkini bilmiyorum, çok da mühim değil.


Bu tip şeyler bilog, yenilir, yutulur değil, şimdi çerez tabağına bakıyorum, geriye sarı leblebiler kalmış, hep bu leblebilerin kaderiymiş gibi bir yalnızlık var çerez tabağında, kanıksarken, bir çay daha, çok kuru kuru oluyor biliyor musun, boğazımdan geçmiyor; öksüreyazım çalınıyor, ben kulak kabartıyorum, sen uyuyorsun, bu ev mi sallanıyor, hava da gayet sıcak. Deprem mi olacak ne! diyor birisi, öbürü ağzını hayra aç, negzel denize giriyor insanlar diyor, tatil kasabasına Aralık Sirki kuruluyor, baş trapezci ben.

Bir şarkı geliyor hafızaya, tabiki de yanlış kelime içerikli, fazla atmasyon, kahkaha bonbardımanı.

Düşük bir cümle görürsen, beni hatırla sevgilim. lalallalalalala son baharda sevmiştim. dıdıdm dım dım.

İnan her şarkımın sonu bugünlerde, sonbahara denk düşüyor, düşen yapraklar, sararan benizlere karışmış iyotun kokusu ve yosun; derken bir cümle kuruyorum, gizli öznesi ete kemiğe bürünüyor; hadi uyu uyuyabilirsen.

Şimdilik iyi geceler bilog, sana da koalam, sana da çatım, sana da Ziya.
Bana da fıstık.


Ah be Asu ahhh! diyor, hepimiz eriyoruz lakin kızamıyor bile, çünkü biz nasıl seviliriz çok iyi biliyoruz, yeter ki sevilmek isteyelim, biz sevdirtmesini biliriz, dey mi bilog!

Dey.

Hiç yorum yok: