11.11.2008

101


Zira geceden, sabah ne giyeceğime karar verememişsem; sabah dolabın karşısında geçirdiğim sancılı zamanlar, can sıkıntısıyla karışık, sinir buhranı da yaratabiliyor. Olmadık şeyleri üzerime geçirip evden çıkmam muhtemel oluyor ve “ne giydim ki acaba” sorusunu kovuşturmaya çalışmakla geçiyor iş yolları.



Uf. Düşündüm de yine bulamadım, yarın ne giyeceğimi, bütün doğallığına bırakıp, saçma doğaçlamalarımla bir stil yaratma aşamasında kalabilirim. Esasen çok keyifli oluyor.



Uyku fena bastırdı, o kadar abuk, sabuk mırıltılar dinledim ki, halen daha winapım saçmalamakta lakin umursamaz davranıyoruz; bir şeyleri bahane edip kendimize ulaşabiliyorsak ne ala değil mi bilog? Kendi kendine konuşmalarla ikram edilmiş, akşam sofralarını özlemiyor da değiliz, lakin zor olanlar yok mu var elbet; aldırıyor gibi mi görünüyoruz? Sanmam lakin çok umursadığımız içimizden belli, hani eğilip biraz daha içimize bakmaya korkar olduk. Seni kucaklar dolusu istiyorum demeye korkuyorum. Evet bunu yapıyorum, oysa gerilla taktiği uygulamaları konuşmaya geçirdiğinde, karşındakinin elindeki kelimelerle ne yapacağını tasvir etmek, hayallerden de güzel. Heheheh, hatta çok zevkli be günnükçüğümmm. Tamam bir daha demeyeceğim bilog lakin bende hiç sevmem ciciğim, cuğuummmm gibi kelime sonu yapışkanlıkları, üzerinden çıkmaz haller serisi gibi, ıyk.



Aynı rüyalardan tekrar istiyorum, uyku ile yaptığımız sıkı pazarlıklar sonucunda hiç oralı olmayan düşsel prensimiz yan yan bakmaya başladı bile, aman benim de çok umurumda sanki, hehhehe.



Dasınt medır bebeğim.

İnan doğru diyorum, beklediğim yalan değil, ama inan hiç önemi yok. Her şey gereklilikleri dahilinde içimizde bir yerlerde; yaşanılanlar, kapak sayfamızda, giderken önsözümüzden, özümüzden okunacaklar arasında, olmadı yangında kurtarılacak A1 demirbaşlarımızdan, yoksa gerisi hep bildiğin maviye yakışan, güneşin yansıması, biraz da dalgalandı mı ohh değmesin kimse, kimsenin keyfine…




Hiç yorum yok: